27 Kasım 2015 Cuma

bülbül gül dalına konmaz ne ederim

her şey güzelmiş gibi yapalım, çaydan bahsedelim gece yarısı çaylarından. çay edebiyatı baydı ama değil mi, olsun bizim amacımız edebiyat değil. sahte. biliyorsun ki sahteliğe rağmen samimiyet aramak çok zor yani hala umut etmek falan. ismail'in maması bitmiş pazar poşetlerinin içine başını sokup kokluyor dişe gelir bir şey var mı diye, yeşil soğanda oyalanıyor ama onu da beğenmiyor. sütüne dokunmadı, peynire de. kızgın kızgın bakıyor tek ihtiyacım mama onu da takip edemiyorsun dercesine. anlatmak istemiyorum, bilirsin önceden hep anlatırdım şimdi susup kalıyorum. ve de şunu fark ettim olgun olduğumu düşünürken aslında küçük çocuklar gibi davranıyorum. tabi bunların hiçbir önemi yok. sadece sıkıldım.

https://www.youtube.com/watch?v=JZNCrLV8W_M

14 Kasım 2015 Cumartesi

gözümde kepenk var

yüzünü örtmek istiyorsun
ayakları açılıyor hüznünün
ayaklarını örtüyorsun
yüzü açılıyor
en çok da yüzün görülmesin istiyorsun
örtüler yetmiyor sana
ve kaçmak da
ve yaralarını anlatma biçimi biraz da
şairleri şimdi anlıyorsun
şiir biraz da -muş gibi yapma sanatı
bayağılaştırmak değil
gözyaşlarından ördüğün bir örtü
kafi gelmeyen

yaşamak!
kafi gelememe durumu.
uykuların, mutluluğun, sempatik kedilerin.
ve biliyorum ismail'i çok özledin.

şefin spesiyali

7 Kasım 2015 Cumartesi

cebe tana'yla huzursuzluğa doğru

benim şairane rüyalarım var senin mısraların
düşerken bir dala takılması gibi kıyafetimin
bir çizgi film karakteri gibi
ne kadar daha tartar beni dal
senaryoya göre birazdan düşeceğim
kanım sıçramayacak kimseye sadece bir beyaz bulut
tanrım ben kaybolacağım

ben yolda kaldım
mecburi istikametler yüzünden
gitmek istemedim tersine yürüdüm
şimdi yürümenin ve mecburiyetin bir anlamı yok
ve tanrım sen bir tahtta oturmayı tercih etmedin

karanfiller yok
ben karanfili çayla tüketirim
tanıdığım bir ölü çok severdi şimdi hatırladım
mezarına uzun zamandır uğramadım

sokakları denizlere çıkmayan bir şehirdeyim
toprağından ayrılan bir solucan gibi
yarım bırakmamayı tamamlamayı arzuladım
kesildikçe
kesildikçe 
kesildikçe
artık sessiz ol çünkü geçmeyecek
sağır ol kendine

19 Ekim 2015 Pazartesi

kırıntıları kaldı yang'ın ya da yin'in
bak da bana sen söyle
görebilir misin?

28 Ağustos 2015 Cuma

kim iddia edebilir tanrı'nın bile bana üzülmediğini?

o amca gitti
domates yetiştiriyormuş akdeniz'de
o yok ve artık ortancalar açmıyor
bahçeye bakıyorum
küçücük
ama ceviz ve selvi ve kiraz
ve akşam sefası ve de asma
asma cevize sarılmış
biliyorum ki kökleri sevişmekte selviyle kirazın
ve o dilek geçersiz belki
çünkü kırılmıştı o dal
o dalda gördüm en son
ama zaten önemi yoktu artık
şimdi gidiyorum
ben bir parçasıydım oranın
şimdi istenmeyen bir bebek gibi kürtaja mahkum
aslında öyle gibi de değil
amalar
amalar öyle ki onlarsız yapamıyorum
ağlama diyor
nasıl ağlamam
boğulurken su her yerden nüfuz eder
gözyaşlarım her yerden çıkmak istiyor
evet evet kıçımla bile ağlayabilirim
birçok sefer gülmüşlüğüm var nasıl olsa
ben hiç bilmediğim dillerdeki şarkılara
hiç tanımadığım insanlara
hiç yaşamadığım dönemdeki acılara
ölen yıldızlara
istanbuldaki bir sincaba
ve kahrolası zamana
yerleri yumruklayarak ağlamak istiyorum
ama diz çökmüşken kimse beni kaldırmayacak
yine ben toparlanmak zorundayım
kendime yetiyorum
kendime yetmek istemiyorum
"cebe tek başına yapamaz"
"cebe kalkamaz düştüğü yerden"
birileri bunu desin ve beni bırakmasın istiyorum
ama hepimiz biliyoruz ki
ben düştüğüm yerden kalkarım
ve kimsenin toparlayacağımdan şüphesi olmaz
neye döndü bu
iki kasnak arasında gerilmiş beyaz kumaş
seni güzelce işleyecekler
ama güzel olmayı istedin mi
iğne darbelerini
ve sen küçük kız
biliyorum ki gelmek istemiyorsun pazara
biliyorsun ki ısrar edersen tokat yiyeceksin
ve sen anne diye ağlayacaksın
ama tokatlar fazla acıtmaz zaten
bak ben gidiyorum
düşmeden oyna
çünkü
bazen düşünce
yanlış toplanırsan
yanlış kaynar
ben çok üzgünüm
o da öyle
tanrı kollarımızı sarılmak için yaratmışken sarılamamak
halbuki bir çift kolun halledemeyeceği hiçbir şey yoktur
uzadıkça manasızlaşıyor
ama mana dediğin nedir ki
ne yani afilli sözler söylesem
aydınlanacak mısın birkaç kelimeyle
sen kimsin bilmiyorum bile
kendimi biliyor muyum
bilsem böyle olmazdı sanırım
ama bunun da önemi yok ki
şu ya da bu olsam değişecek mi durum
çok sıyrık
neresinden tutsak elimizde kalacak
git şimdi durmaya ve yazmamaya ihtiyacım var
ne kadıköy sahilindeki o günü
ne moraran ayak bileğimi
hiçbirini
dinleme de susayım artık lütfen
bu iyi bir şey değil.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

Tanrı'm bu şiiri sana yazıyorum
Sana yazdığımdan gözümdeki yaşların
Toz yüzünden olduğu yalanını söyleyemem
Çünkü ben bu şiiri sana okuyacağım
Hem yalanlar yazıp hem okursam..

Tanrı'm çok mutsuzum
Sebebini sen biliyorsun
Ben ben olduğum için mutsuzum
Tanrı'm yine nefes alamıyorum
Özürle halledilecek şeyler değil
Ve yalvaramıyorum

6 Ağustos 2015 Perşembe

tanrım!

ben kendimin ucunda yüküm
dibe çekiyorum
tanrım ben kendime çelme takıp düşüyorum
sen gülüyorsun!

3 Ağustos 2015 Pazartesi

saat kaç sevgilim?

bazı sabahlar tükenmiş saat gibi yorgun,
yelkovan gibi bir ileri bir geri.
sabit duramayan ama bir yere de varamayan

bizim saatimiz bozulmuş sevgilim
zaman o bozuk saat gibi
ve sen bana ıhlamur kaynatmadın.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

kelimelerin ihtilali diğerlerine nazaran daha kanlı. o hücum esnasında gırtlağımda dönüp duran jiletler gibiler. ve bazı insanların da içinin kan ağlaması bu yüzden sanırım. bir son perde gibi tesellisi olmayan ağrılar. bir çocuğun elinden şekerini aldıysan o şekeri ona geri verene kadar susmayacaktır. çocuklar... çocukların son perdesi, çocukların ağrısı. koca kadınlara, koca kadınlara teselli veriliyor da, ya da kendimizi ikna ediyoruz bir şekilde. ama çocuklar? çok ölüyorlar allahım. öleyazıyorlar çıldırıyorum. ben o ağrıları nasıl teselli edebilirim? ne diyebilirim sana? hangi kelime, hangi cümle hayallerinden vazgeçirebilir seni? hayatın son perdesi ölüm. ya da tanrı sahneyi tümüyle ele alma taraftarı mıdır? peki bir anne nasıl ele alır bu durumu, alabilir mi ya da takati kalmış mıdır acısını dindirememekten bitap düşmüşken çocuğunun? giriftken basit. sebebini soramıyorsun. didem abla'dan öğrendiğim, bir ah'dan başka bir şey diyemeyecek oluşum. ama koyversem sabaha kadar ah diye ağlayacağımı bilseydi böyle der miydi didem abla? perde kapanacak olursa yırtmaya yeltenmeyecek miyiz o perdeleri? bu ne bir sitem ne de isyan tanrı'm yalvarıyorum ne beni ne annesini çıldırtma.

25 Haziran 2015 Perşembe

çünkü

göğe bak sık sık
bakışların sinsin
hissedebileyim
ve rüyanda beni gör dediğimde
tanrı'm kabul et de
çünkü bu bir duadır.

11 Haziran 2015 Perşembe

kırpık; çünkü ağırdan

henüz seninle dinlemedik bunu
ama sana yazılmış gibi
dağınıklığıma aldırmıyorsun
ben kabul görmeye alışkın değilim.
maskelerden azade, duygusal çıplaklık
ve akşam serinliğinde sevmek
ölçüsüz, hecesiz bu satırlar
tadı tuzu sensin halbuki
-ama ''seni yerlerde göklerde bulamazlarken
bende gizli olduğunu sezenler olmuş.''
acıbadem kişi olmaya razıyım
bende kalsın.

bir şarkı tutturmak gibi
bir köşede gözlerini kapatıp beklemek gibi
şiirin nesre benzemesi en çok da
paranteze gerek yok, bilinmekte.
belki şiir olamayacak kadar öznel bu satırlar

zemin hazırlayamadığım cümleler var
salıncak kuramamak gibi bir çocuğa
cümleler hayal kırıklığına uğrar mı?
pat diye söylemelerin insanıyım aslında
bi yere bağlamasak olmaz mı
bi cümle tutulacak olsa bu şiirden
mandallarını çıkarıp onu alsalar
''baş ucumda bir sen varsın bir de evren.''
bu kadar kalana kadar elekten geçsek?

7 Haziran 2015 Pazar

izmarit bile

söndürülmüş de olsa mutludur
ruj izli izmarit.
kırmızı yahut pembe bir neşesi vardır hep
neşesi kendisine mi mahsustur sadece?
kederle mi içilmiştir?
yoksa rutin bir nikotin krizi midir?
çok da önemli değil sanırım
sonuçta izmarit kadının iziyle güzeldir.

27 Mayıs 2015 Çarşamba

yorgun

ürpermekten bahsederken ürpermek
ve bazen korkmak yağmur damlasından

17 Mayıs 2015 Pazar

kuşlar hayal kırıklığına uğratılmaz

aklıma geldiğinde 
düşüncelerim şiirselleşiyor
ben uzanmışım göğe bakıyorum,
yapraklardan bir çerçeve var
bulutlar kuşlar doluyor içine
sonra sadece mavi.
sadece maviyken korkuyorum
o mavi basbayağı sana dönüşüyor
istiyorum ki kuşlar gelsin
çünkü kuşlar hayal kırıklığına uğratılmaz

8 Mayıs 2015 Cuma

ölmekle ölememek arası bir geceden

'bir ihtimal daha var
o da ölmek mi dersin.'

dün ilk defa bu kadar yakın hissettim.
sabah keskinliğine imrendiğim bıçağı
sadece izlemekle yetinmiştim.
gece ağrılarımı karanlığıyla gizleyemedi
o halde ölmekten korktum
çırpınacaktım nefesim çekilirken
o odada öyle yalnız
ve kimse ölümden koruyamaz kimseyi
bu bir şiir değil.
benim asıl korktuğum ölüm de değil
o kadar çaresiz hissetmek.
ama nefret güçlü hissettiriyormuş
bunu öğrendim bugün
geç kalınmış öğretilerden.
halbuki kırılan insanlara ilk bu öğretilmeli.
kendini tekrar ederken önceki kırgınlıklarınca
tekrar tekrar kesilebiliyor.
ben artık bıçak olmak...

şiir olmak için fazla yalın, nesir olmak için çok yorgun.geceye.

5 Mayıs 2015 Salı

çölün gözyaşı

bir kulağının arkası kalsın kesilmedik
orayı ben keseceğim.
saati kırkıncı yaşıma kur
toprak olmazsam geleceğim
uğulduyor başım
artık ne olursa olsun diyemiyorum
yoksun

benim bir piramitim yok
öldükten sonra tanrıların savaşına katılamayacağım
zaten benim kulum da yok

yağmur duasındayım
ama her yerde cam kırıkları var
tanrım yanlış anladın
ben..

çöl yalnız değil
bekliyor kumlar.
bekleyişleri boşuna değil.
yaralı ve tuz basacak yarasına göreceksiniz.
belki de bin derdim var bin dermana değişmem
türevinden bir derdi var çölün.
göğün mavi gözleri çöle ağlayamayacak kadar üzgün

çöl içine ağlıyor
yoksa çölde suyun ne işi olabilir?
yılanlar biliyor,
tıpkı gök gibi.

son perde çok kanlı olacak
yağmurluğunu giy.

24 Nisan 2015 Cuma

sahipsiz şiir

ben sana çok kırgınım ama konumuz bu değil.
affetmekten bahsedemeyiz ben bu halde bile
saçımı kurdeleyle topladım.

ben şimdi baba'yı dinliyorum belki sen hiç dinlemedin
burun kıvırırsın belki gamdan, kederden,
belki de haksızlık ediyorum bilemiyorum

ben intihar etmek istediğimde şiir okuyorum ki bu her gün oluyor
şairin kırgınlıkları Taif'te taşlanmak gibi her yerim yara bere
geceleri daha rahat uyuyorum yorgunluktan

ben adını bilmediğim bir çiçekle fesleğen aldım
sormadım satıcıya ne sıklıkla sulayıp
gölgeye mi pencere kenarına mı koymam gerektiğini
annem bilir diye.
bilirsin anneler her şeyi bilir.
ve bir tanrım olmasa anneme inanırdım.

baba'dan

9 Nisan 2015 Perşembe

beyhude değil

tüm iradenle bir yangın çıkar
ve yan lütfen.
daha vakti değil bunların,
bir boşluğu doldurmak şeref mi?
söylesene yaşam reçeteni nereden aldın?

bıktım bunlardan.
denize yürüsem
boyumu yarılayana kadar
taşlar yaralamaz deniz sakinse
geri dönene kadar ne kadar bekleyebilirim?

kör düğüm müyüz?
gidersen duramam anlamıyorsun.
bir büyük dalga gelir dağılırım.
sonra hep eksiklerden bahsederim
asla bulunmayan eksiklerden
hep bir listem olur
beyhudeyle bir anılırım.

şifa niyetine

3 Nisan 2015 Cuma

bir karınca değil

kül öpmek bazen,
derin bir sessizliğin ardından
iki tatlı sözle avutulmak

dev bir varlığın avucundan ateşe düşmek,
karamelize olmak isterken küllenmek
halbuki biri arp çalsa o an
küller sim gibi görünebilir.

karamel ve külün arafı nedir?
sessizliğin tadı tuz.
karıncalar gibi tek sıra
yüklerimiz çeyreğimiz kadar bile değil.

11 Mart 2015 Çarşamba

bir miktar detone

bütün mermileri tükenmiş askerin savunmasızlığıydın.
iki ters bir düz.
barış tek seçeneğiniz olmasa savaşır mıydın?

bitirmeli misin?
bilmenin eşiğini bile bilmiyorum.
kırıklarından deliliğim sızıyor.
artık saklayamıyorum.
hüzünlü sabahların gölgesi hep boğuyor
geceler yetmezmiş gibi
birbirine bağlı olmak zorunda değil
hiçbir mısra el ele tutuşmak zorunda değil.
sade kahve gibi yoğun ve güzel.

gün batımları yetmiyor,
sardunyalar seyirde
ve bazı şeyler geldiği gibi gitmiyor.
arkası yarın denilen sonra
trafik kazasıyla sonu anlatılmayan
o hikayenin
ellerini nereye koyacağını bilemeyen mahzun karakteri.

yıldızların görünmediği kentlerde
neyi kaybettiğini ve ne istediğini bilemezsin.
iz bıraktıysan sana ithaf edilir sıradaki
duyurulur sana.

aynaları kır
parçalarında izle kendini.
işte öyle paramparça ve yarım.

sonra küçük bir yürüyüşe çık
kendine sarılmış halde yürü.
kimse kendine sığındığını görmesin.
bundan kimseye bahsetme.

21 Şubat 2015 Cumartesi

bu versusu makarna alır

asla benim mutluluklarıma sahip olamayacaksın dercesine bakmış kadın. bir başkasına değil bana der gibi. hiç tanışmamıza rağmen. biliyorum kalbimizin dili anlaşılmayacak. duvarlar örmüşsün deyip sitem edilecek, gözlerin ıssız denecek. köklerimiz yok bizim, sürükleniyoruz küçük prensin dediği gibi. bağlanamamak aidiyet sorunu hissetmek falan hep başka bir puzzle ait olduğunu düşünürken aslında puzzle olmadığını fark etmek. milyonlarca insan yaşamış ne kadar zor olabilir ki yaşamak diyor iç sesim. ama benim karşılaştığım en büyük güçlük yaşamak. yaşanmıyor ya yaşanmıyor melankoliklik depresiflik değil. hayat bok gibi. sadece makarna güzel.

18 Şubat 2015 Çarşamba

delirmeden

iyisi mi gidelim buralardan
gölgemizin olmadığı yerlere
ben siren seslerine dayanamıyorum
iyice delirmeden gidelim.

https://www.youtube.com/watch?v=2Xda4BUoZ3I