2 Ekim 2024 Çarşamba

Cevabiye

Bir soruysa bu,
İşte cevabın:
Her şeyden soyunup söyleyeceğim,
Öğrendiğimi sandığım her şeyden,
Öğrettiğini sandığın her şeyden,
Olduğumu sandığım,
Olduğumu sandığın,
Hepsini bir yana bırakarak.
Merhaba.

Güldüm mü bilmiyorum,
Ağladım mı bilmiyorum.
Şarkı söylüyordum,
Bira şişeme ne oldu onu da bilmiyorum.
Aradım, ağladım, güldüm, bulduğumu sandım.
Daha çok ağladım, daha çok güldüm.
Çarktaki bir fare gibi.
Kaç defa denedimse çıkmayı 
Kaç defa çıktım sandıysam.
Yolun dümdüz ilerlemediğini,
Sadece kendimizce sevmenin yetmediğini,
Birini severken başka bir dili öğrenmenin elzemini,
Şiirlerimizin artık bizi ısıtamayacağını,
Çok istemekle olmadığını öğrendim.
İnsanın neyle yaşadığıyla ilgili herkes bir şey söyler ama,
Ben ne'siz yaşayamayacağını söyleyeyim.
Sensiz desem çok sevinirdin,
Sevinme.
Kendisiz yaşayamaz.
Kendiyle mukayyet ve kendince.
Başka hiçbir türlüsü olmuyor.
Destanlar varoluş üzeredir.
Eksik bir şiir olmayalım.
Eyvallah bazı şeyler yarım kalır.
İki satır ağlamakla kahrolmadım
İlk gençliğimi görsen sen ağlardın.
Acımızı gözlerimizde gördüğünüzde korkmayınız
Onlar da neşe kadar hakediyor varolmayı.
Geçelim diyelim ve üstadımızı analım
İnsan kendiyle mukayyet, bu yük demek değildir,
Bir hediyedir, bu hediye her şeye olmasa da birçok şeye kadirdir.
Kaan Efendi der ki Allah'ım biz senin falsolu kullarınız.
Allah'ım bence ben çok falsolu değilim. 
Yine de falsolu ya da falsosuz bir takım kullarız.
Ve cana sahibiz.
Eyle.
Nasıl istersen öyle işle.
Nakkaş sensin.
İnsanın gırtlak yapısı bir, her milletten farklı ses çıkar.
İnsan öğrenir.
Doğuştan falan, yeniden geçiniz.
İnsan bu, her şeyi yapar, öğrenir.
Kendini tavlayı kaybettiğindeki gibi taşıma.
Kendini illa öyle taşayacaksan muzur bir çocuğu taşır gibi taşı,
Koltuğunun altında haylaz bir çocuk.
Bir rüzgarla zamanlar karıştı belki bu akşam.
Ahmet Mithat Efendi'nin rüzgarı buralarda bakidir.
Azdan az, çoktan çok, kendin kendinle.
Geriye sadece o kalacak.

10 Temmuz 2024 Çarşamba

Rengin çağrısı ve dahi çağrışımı

Hüküm ne üstünedir,
Neşemden soyup iç çektiren?
Aynıyla vâkidir,
Buradan da çıkarız
Tırnaklarımız boşuna mora kesmiş değil.
Uğursuzdur altın yağmurları
Her yolu mübâh olanların günahını
Sisifos da taşıyamaz böyle bir yükü.
Rastlaşsak bir yerde.
Sözgelimi, olmadığın bir şehrin vapur iskelesinde.
Çok uzun bekledikten sonra bir amca yaklaşıp
"Gelmeyecek." dese istihzayla
Ben de ona sorsam Metis'e ne oldu diye
Sonra koşsam koşsam
Şehirden uzaklaşsam
En sonunda söğüt ağacının gölgesine varsam
Saçlarımı okşasa
Sonra yıldırımlarımı çıkarsam sakladığım yerden
Göğsüme kuşansam
Kını lila tüllerden yapma hançerimin biraz üstüne.
Moiralar'dan sorsam hangi iple dokudular kaderini.
Mücadelenin ortasında bir kara kedi buldu beni
Uğur ve mor salkımlar getirdi.
Cam kırığı bir şarkı çalıyor.
Bardak kırılır, cam kırığı 
Keskin yerinden kanatır.
Muhakkak hisseder kanattığını,
Toza ne olur?
Kendiyle mukayyet değildir savrulur.
Moiralara bir de tozun kaderini sor
Çürük ipliktendir.
Avucuma dikenler ektin.
Dolunay vardı el salladım.
Kavalda si'yi bulamadım,
Merkür'e sormak için yola düştüm,
Esrik.
Yolda mora kesmiş, hareketsiz uzanır,
Kargalar birbirine haber verir,
"Bir fenalık olmuş."
"Bir fenalık olmuş."
Ahın ona değil göğe ulaştı,
Gökle yer döngüdedir.
Gökle yer arasındakiler 
Neye sebep olursa ona döneceğini bilmelidir.
Malefiz'in kanatları vardı.
Malefizin nefreti oldu.
Gün batımlarını yapan Tanrı
Pek mahirdi.
Leylakları da yaptı mor sümbülleri de.
Hepsini selamladım.
Derin bir nefes aldım
Bir kere daha
Bir avuç tozun 
İçime sapladığı acıyı çıkardım.
Neşemi çağırdım.
Diz çöktüm.
Gözaltlarım mordu yola koyuldum.
Sevincim kursağımda kalmıştı çıkarıp sarıp sarmaladım.
Biri bir yalan verdi bana heybeme koymadım.
Toprağın altında,
Taşların arasında
Rengi sefasında.
Gün batımlarını hatırla.
Tuzları kaldırdım, 
Yaralarımız için her yere şefkat koydum.
Meryem'i sakladıkları kederi aradım,
Meryem sana mavi bahar çiçeği getirdim.
Bir olmak ne demek bilmeyen insanlar sevemez
Bu büyük karmaşa zamandan mı var oldu, 
Hepsini aldı kendine sattı,
Eğil bak belli oluyor.
O adamı geç ve hızlıca yürü kütüğün üstünden
Korkma düşmezsin
İzin verme.
Tepeyi geride bıraktık,
Kedi kuyruğuyla söylüyor sevdiğini
Talih bizimle, 
Kuşlar cıvıldıyor birazdan güneş doğacak.
Kavuş 
Herkes kendine varmalı.
Moiralar, izlemeyi bırakabilirsiniz.

21 Haziran 2024 Cuma

Öyle bir şey

içimde som bir sayfa
sayhası mavi
yıllar önce gördüğüm yeşil çizgilerin
gözlerimden başka bir şahidi yok

yıldızıydı, planktonuydu vardı
vardı da 
korku da vardı.
sabahı bekledim.
korkudan yalan söyledim,
kendimi sakladım
hedef tahtası olmamak için
hiç uyumadım sabaha kadar
gözümü kırpmadım.
sonra gördüm işte o yeşil çizgileri
bir sarayın kendisini var ediyorlardı
şeffaf bir saray
Tanrılardan kalma.

O sayhalar siyahtan
kan kırmızılardan maviye yürüdü
dinmedi
sanırım dinemez de
insan küreklere asılıp uzaklaşırken de 
kendi denizindedir.
elimi suya koyayım
parmak uçlarımı öpsün balıklar.

Ben haziranın mavi benekli çocuğu
Mavim yeşille, pembeyle bereketlensin.

19 Haziran 2024 Çarşamba

Gölgesiz göl

Gölgene baktım,
Kendime söz vermiştim
Gölgesine razı bir fesleğen olmayacaktım.

Uçurumsa da
Yurt tuttuğumdur
Tuzlarla mukayyet yaralarımdan
İnatla bağlayan kabukların hakkı için.

Benim kırlarda mavi çiçeklerim
Rüyalarımın pırıltılı gölleri var.
Doğacak günün şerefine ve dahi şerefime.

Nokta sözün bitimi değildir.

Aşina mekânların 
Hatırası sancılı 
İşledikçe berrak
Güneş doğar,
Şefkat şifa olur.

Kime ne söylüyorsa kendine söyler aslında
Verdiğin de bu kadar.
Derkeden kaim'e, günler muttasıl.
Şifa, arayışın helali.
Şükür.
Bahar geçti,
Kiraz çiçekleri meyvenin haberini verdi
Mevsim kiraz,
Ustaya selam olsun.

25 Mayıs 2024 Cumartesi

Hazirana Doğru

Kırların en sevdiğim hediyesi
Bahar habercisi unutmabeni çiçeği
Rüyamda bezeli bir kır gördüm
İçimde de açsınlar.

Dün gece çizdim çokça
İçimde bir şey acımıştı
Toprağına iyi bakmak gerekir
Kendimi güneşlerle işledim.
Görmek güzel bir şey
Kendini görmek ne muazzam

Ben haziranın mavi benekli çocuğu
Çatlaklarımdan içimdeki pembeler sızar.
Renklerimle mukayyetim.
Gerginliğim de hoş
Hakkımdır ve mazurum.
Zira mukayyetlik her zaman kolay değil.
Bana hacıyatmazlığı öğreten de bu oldu.
Yollarım, yokuşlarım.
Kendimle yemyeşil.
Bedenine çarpıp acıyan yerden
Kök salan bir yere.
Beni taç takarken görmenize lüzum yok
Zira olmak için buna ihtiyacım yok.
Yine de kendime bir tac olacağım
İnsan ancak kendine kefil olabildiğinde güvendedir.

19 Mart 2024 Salı

Çağrı

Çıkart zincirlerini, ne dediğin anlaşılmıyor,
Ah yavrimu ah,
Yarasına düşman olur kediler, kaşır.
Sizin baharla kavganız nedir?
Bak her şeye rağmen geldi yine,
Dallar çiçek.
Kuşlar bıcırtılı.
Çocuk yok ama sokakta.

Koruya gittim geçen, mavi çiçekler bezemiş toprağı
Ballıbabalar, karahindibalar.
Durdum, bir sualim olacaktı karahindibaya
Herkes çok şaşırdı, ilerledim.
Her bahar doğan, büyüyen, uyuyan ve yeniden gelen.
Kardeşiz hepsiyle.

Görmeyecek misin baharı?
Sen de kendini onların gördükleri gibi mi...
Hiçbir şey görmüyorum demiştin,
Gerçek hiçbir şey göstermiyorlar.
Ama görmediklerin, bakmadığında yok olmuyor,
Yana eğ başını, biraz öteye bak,
İşte orada, kulağını aç 
Kuşlar bıcırtılı bir kiraz getirecek sana.
Küçükken bir satır söylerdik,
"Deli deli, kulakları küpeli..."

Çok özledin değil mi çocukluğunu,
Üzerinde oturduğun çakılı,
Gece o çakılda parlayan ateş böceklerini,
Mavi suları, akasyaları.
Özlersin normal, şimdi
Talan edilen bir şehirde 
Yılgın gençliğinle koşuyorsun
Ama yine de bir gayret
İçine o mavi çiçeği ben koydum.

Sevgilim bak nice yollar var,
Gül yapraklarına yüz sürmek için 
Dikenli yollardan geçmek yerine
Beraber yürüsek ya dikenleri toplayarak,
Övmesek çileyi, cefayı.
Gayretim sana ve dünyaya
Bana neşveli, menevişli bir kucak yeter.
Yüzünde kırık bir gülümseme
Söylesene, kaç yerinden?
Ant olsun çiçekler ekeceğim gülüşüne.

İnanıyorum, insan kökleriyle yürür.
Büyür.
Burada değilse orada,
Ver elini başka baharlar bulalım
Gayretle büyütelim umudu,
Dostlarla.
Seni kim makine olmaya zorladıysa
Kinimiz ona.
Her başlangıç sonuyla mukayyet
Kırdıkları kadar kırılacaklar.
Çarı hatırla.

Şimdi kendine dön, şifa sende.
Sorduğun sorunun en doğru cevabının yine sende olması gibi
Ve gel yine, uğur böceği gördüm bahçede
Talih bizden yana.




8 Şubat 2024 Perşembe

Mecburlar Taifesi, Kadınlıklar ve

akan bir şey var mı
varsa
biz de akıyor muyuz onunla
kahkahalar ve tümörler
kalp ağrısı ve kuş cıvıltısı
gözün duvarın neresine denk geliyor
duvarın ne kadar içindesin
çıkabiliyor musun merdivenleri
korkuyor musun yüksekten
göğü kapatan bir duvar yok
bir tür arsızlık içinde 
üstüne bir şey giymiyor cümleler
insan gizler
insan süsler
insan gizleyebilirse gizler
insan süsleyebilirse süsler
öğrenilir bunlar
-melilerle -malılarla
ikazlar ve icaplarla
göze sokmak istenmez.
acı çeken, gözü çıkan biziz
bizim dilimizi susturup 
bize biçtiğiniz icap elbiselerini giymiyoruz artık
bizim yürüdüğümüz yollardan yürümeyip 
yol nasıl yürünür anlatmayın.
dikenini, taşlarını, çukurlarını bilmezsiniz.
şükürle ikaz etmeyin bizi.
siz yediğinizden yediremezsiniz kapınıza gelene
siz kapısına gittiklerinize yedirmeye çalışırsınız yiyemediklerinizi
şirazesi kaydıysa dünyanın doymak bilmeyen iştihanızdan

ben kadınlıklar şiiri yazmak istiyorum
aynanın karşısına geçip izlemem gerekiyor
içim sağlamsa da artık hatırlamak hırpalamaz değil
başka aynalara bakmam da gerekiyor
başkalarının aynalarına
kırık
sırrı bozuk
parlayan -nadide-
ardına bakarak korka korka yürüyen
evden çıkamayan
gidecek bir yeri olmadığını düşünen
gidecek yeri olsa dakika durmayacak olan

ben bir mecburlar taifesi şiiri yazmak istiyorum
gece gündüz emeğini ortaya koyan
ülkeyi sırtlayan
doymak bilmeyen iştihanızı sırtlayan
güzelce gezip tozamayan
gönlünce eyleyemeyen 
bulup buluşturmak zorunda kalan
ayağını hep yorganına göre uzatan
hep kaygıyla, endişeyle, yürek yorgunluğuyla
en sonunda ciğerine leke düşen
iyisi böyle
yolunu kaybeden de yolunuza giriyor
kır atın yanında duran. 

siz çekmediğiniz acıların üzerinden konuşa durun
biz bir gün 
elbet bir gün o çenenizi kapatacağız.
başkalarının evlatlarına reva gördüklerinizle
evlatlarınıza verdiklerinizin arasındaki dağı, ben gördüm
elbet başkaları da görüyor.
şimdi dişler sıkılıyor
yumruklar sıkılıyor
bir gün 
artık çene açılır avazlar doldurur her yeri
bir gün yumruklar masalara iner yeter diye.
YETER!
YETER!

12 Ocak 2024 Cuma

Ocak ve Piç Kurularına Rağmen Umut

Aşkın hangi baharına sorsam seni
Cansever ve Uyar sesleniyor bir yerden
Kanlı meydanlar çıksa dünyayla aramızdan
Hep bir duvar var,
Hep kapalı bir kapı.
Vazgeçmedim,
İyilik inancımı tuzlu sulara yatırmadım daha
Ama
İnsanların ördüğü duvarların
Bir başka acının taşı olduğunu gördükçe anladım
Belki de "İlk taşı günahsız olanınız atsın." dendiğinde
Acıyı çoğaltmayın demek istemiştir.
Yeryüzüne düşen acı miktarını.
Bir insanı birini taşlamaya götüren acı.
Neden Tanrım?
Bizimle oynadığını düşünmüyorum.
Bir deneyin parçası olduğumu da.
Sanırım kötü bir gruba düştüm.
Kötü mü denir? 
Acıya düşmüş
Ve talim etmediği acıları yüzünden acıtıp duran
Ve yaptığından habersiz.
Mükemmel bir gök ve yer talan edilirken
Gençliğimiz dahil,
Artık devrim marşı söylenmiyor.
Islahat Fermanları da çoktan bir seda.
Görünmez bir kan sızıyor içimizden her an.
Dinmiyor hayatımızın acısı.
Her gün yeni bir yerden kurban ediliyoruz.
Kurban olmak bir seçimdir unutma.
Bugün hangi piçin hevâsı uğruna?
Alışkanlık ve köşeye sıkışmışlık.
Dar köşenin konforsuz rehaveti.
Kendinin olandan vazgeçtin
Hep çalar o şarkı: "Bir şey yapmalı."

Aramızda bunlar var sevgilim
Sadece seninle benim değil.
Tüm insanlığın ve iyi ihtimallerin arasında
Bok püsür insanların haysiyetsiz 
Olgunlaşmamışlıklarından başımıza bela
En püskülsüzünden 
Sanma ki umut yok
Birbirimize açılan kapılar olacağız.
Biz çok dar boğazlardan geçtik. 
İyilikten vazgeçemeyiz.
Şimdi söyle hangi baharda sarsam seni?
Bu bahar de.