Bir soruysa bu,
İşte cevabın:
Her şeyden soyunup söyleyeceğim,
Öğrendiğimi sandığım her şeyden,
Öğrettiğini sandığın her şeyden,
Olduğumu sandığım,
Olduğumu sandığın,
Hepsini bir yana bırakarak.
Merhaba.
Güldüm mü bilmiyorum,
Ağladım mı bilmiyorum.
Şarkı söylüyordum,
Bira şişeme ne oldu onu da bilmiyorum.
Aradım, ağladım, güldüm, bulduğumu sandım.
Daha çok ağladım, daha çok güldüm.
Çarktaki bir fare gibi.
Kaç defa denedimse çıkmayı
Kaç defa çıktım sandıysam.
Yolun dümdüz ilerlemediğini,
Sadece kendimizce sevmenin yetmediğini,
Birini severken başka bir dili öğrenmenin elzemini,
Şiirlerimizin artık bizi ısıtamayacağını,
Çok istemekle olmadığını öğrendim.
İnsanın neyle yaşadığıyla ilgili herkes bir şey söyler ama,
Ben ne'siz yaşayamayacağını söyleyeyim.
Sensiz desem çok sevinirdin,
Sevinme.
Kendisiz yaşayamaz.
Kendiyle mukayyet ve kendince.
Başka hiçbir türlüsü olmuyor.
Destanlar varoluş üzeredir.
Eksik bir şiir olmayalım.
Eyvallah bazı şeyler yarım kalır.
İki satır ağlamakla kahrolmadım
İlk gençliğimi görsen sen ağlardın.
Acımızı gözlerimizde gördüğünüzde korkmayınız
Onlar da neşe kadar hakediyor varolmayı.
Geçelim diyelim ve üstadımızı analım
İnsan kendiyle mukayyet, bu yük demek değildir,
Bir hediyedir, bu hediye her şeye olmasa da birçok şeye kadirdir.
Kaan Efendi der ki Allah'ım biz senin falsolu kullarınız.
Allah'ım bence ben çok falsolu değilim.
Yine de falsolu ya da falsosuz bir takım kullarız.
Ve cana sahibiz.
Eyle.
Nasıl istersen öyle işle.
Nakkaş sensin.
İnsanın gırtlak yapısı bir, her milletten farklı ses çıkar.
İnsan öğrenir.
Doğuştan falan, yeniden geçiniz.
İnsan bu, her şeyi yapar, öğrenir.
Kendini tavlayı kaybettiğindeki gibi taşıma.
Kendini illa öyle taşayacaksan muzur bir çocuğu taşır gibi taşı,
Koltuğunun altında haylaz bir çocuk.
Bir rüzgarla zamanlar karıştı belki bu akşam.
Ahmet Mithat Efendi'nin rüzgarı buralarda bakidir.
Azdan az, çoktan çok, kendin kendinle.
Geriye sadece o kalacak.